29 Kasım 2013 Cuma

mubastore ...


merhabalar,
bugün tamamen farklı bir şey paylaşacağım, yeni günlük yemek takımım...bir süredir gazetelerden aldığımız arcopalleri kullanıyordum....eminim hepimizin evinden birer örneği geçti bir dönem...

"bone china" yemek takımlarının çıkması ile, tam beğendiğim bir yemek takımı olur mu diye, bir süredir göz gezdiriyordum...alışveriş merkezlerinde, güzel cici mağazalarda satılan bir sürü bone china takıma baktım ...içime sinmeyen bir şeyler vardı, her mağaza kendi sattığına iyi diyor, diğer mağazaların bone chinası içinde kötü fikirler belirtiyordu....

kemik tozu oranı bu kadar olmalı
desenlerin çizilmemesi için jel bulaşık makinesi deterjanı kullanın
düşmeler konusunda dayanıklı ama dikkat edin...
çinde üretilmiş...
........
diye devam ediyordu....herşey bir yana ben bu arcopallerin
* ince(daha az yer kaplıyor)
* dayanıklı (ekstra dayanıklıklık sağlanmış)
* pürüzsüz yüzeyli, (çünkü demperlenmiş CAM mış ) ....sağlıklı olmasını beğeniyordum...o zaman neden arcopal almayayım dedim...ve başladım internette araştırmaya....okudukça daha çok sevdim....Arcopalin bir marka olduğunu, Luminarc diye Fransızların geliştirdiği farklı bir marka daha olduğunu keşfettim....katalogları çok güzeldi...Luminarc kataloğunu inceledikçe daha çok sevdim...

internette alabileceğim siteleri incelerken bir tane ankara sayfası görmek beni çok sevindirdi....mubastore...telefonla görüşüp resimde gördüğünüz günlük takımı aldım, ve misafir takımı içinde Luminarc/Authentic beyaz serisini almayı düşünüyorum...site gayet güvenli ve hızlı bir şekilde tabaklarımı bana ulaştırdı, teşekkürler

bugünlerde takım almayı düşünen arkadaşlar varsa, mutlaka incelesinler derim...cidden cam sağlıktır....







27 Kasım 2013 Çarşamba

jöleli supangle



merhaba,
evde bulunan malzemeleri değerlendirmek üzere yapılan bir tatlı tarifimi paylaşacağım bugün,
tatlı yiyelim tatlı konuşalım, ama  hayat her zaman tatlı bir şekilde gelmiyor tabi ....eminim hepimizin kızdığı takıldığı bazı konular vardır....bugün pek bir isyankarım...

benim takıldığım konu, akşam yemeğini ailecek mutfakta ve hoş sohbet eşliğinde yiyebilmek....

lise çağında bir oğlum olduğu için, dershane ve ödevler derken, tv ye pek vakit ayıramıyor....o nedenle akşam yemeğini tv karşısında tepside yemek istiyor...:((((...

hadi ikna ettim mutfakta oturduk ama bu defa kendi sevdiği konularda konuşmak istiyor.....üzülüyorum...:(((.... bir açıdan düşününce, masanın başı hayatın bir göstergesi gibi değil mi?....bizimkisi lise konularıyla hızlı bir şekilde geçip gidiyor...sizlerde durum nasıl? lütfen okuyan arkadaşlarım yorum bırakırsa sevinirim...


gelelim tarifimize, çekmecede bekleyen,  belki jöleli bir tatlı yaparım düşüncesi ile alınmış limonlu jölemi kullanmak amacı ile yapılmış bir tatlı...:))))...

malzeme:
* 1 paket limonlu jöle
* 1 paket hazır supangle
* 2.5 bardak süt
* yarım paket burçak bisküvi

yapılışı:
* limonlu jöleyi üzerinde hazırlama talimatına göre hazırlayıp bardaklara yarım bardak olacak şekilde doldurdum

* bardaklardaki jölenin eğik bir şekilde donması için mutfakta sofra bezi ile dengesini ayarladım, bu kısım sizin yeteneğinize kalmış, arzu ederseniz sadece düz bir şekilde de yapabilirsiniz

* donan jöleyi buzdolabında da 2 saat beklettikten sonra, yarım paket un haline getirdiğim burçak bisküviyi üzerlerine 1 kaşık ekledim

* supanglemi, sütle üzerindeki tarife göre pişirip, bisküvilerin üzerine servis yapıp soğumaya bıraktım






26 Kasım 2013 Salı

LİLİYA HN...


merhaba, 
bu soğuk ankara sabahında sıcacık, mis gibi bir çorba ile merhaba....dünkü yazımda lezzetli bir haftasonu geçirdiğimi yazmıştım...bugünkü yazımda o lezzetli sofranın mimarı Liliya Hanımdan, yemeklerinden ve planlarından bahsetmek istiyorum...

Liliya hanım aslen Tataristanlı ve bir Türk beyle evli olduğu için 9 yıldır Türkiye'de yaşıyor...4 yaşında çok cici, çok güzel bir kızı var ve mutfak konusunda epey yetenekli....özellikle hamur işleri konusundaki becerisi tartışılmaz...ilerde bu becerisini paylaşabileceği küçük bir yer açma planı var...açarsa eminim lezzeti ile herkesi çekeceği bir yer olur...

mutfağı çok seven ben, hamur açma konusunda yeterli zaman bulamıyorum...ama bu hafta sonu çorbadan, ana yemeğe, tatlıya kadar her konuda bizim Türk mutfağında hamurun yerini tekrar anladım...kültürler, damak tadı nasılda ortak..Tataristan ve diğer Türk boyu ülkelerde yapılan pek çok yemeklerimiz aynı...


çorba için hazırlanıp ince, ince doğranmış hamurlar...ne kadar ince olursa o kadar iyidir diyor Liliya Hn ve gerçekten göründüğü gibi neredeyse şehriye inceliğinde hamurlar....
çorbanın ismi 

TOKMAÇ ( erişte ) ÇORBASI

çorbanın içerisinde, ince hamur, küçük küp patates ve didilmiş tavuk vardı..


üzerine kıyılmış dereotu ve maydanoz ile servis yapılıyor, Tataristan da maydanozdan çok dereotu tüketilirmiş....


kat kat, beyaz ve mor lahana ile yapılmış salata, üzeri haşlanmış ve minik minik doğranmış yumurta ile süslenmiş...


veee bu da ana yemeğimiz...
Tatar Mantısı
diğer bütün Türk boyu Türkistan ülkelerinde de yapıldığı için her ülkede kendi ismini alıyor, 


tencere çok ilginçti,
 ilk katında su kaynıyor, üstünde 3 kat daha var
diğer katlar delikli ve buharın dolaşmasını sağlıyor, 
benmari usulu ,yaklaşık 35-40 dk pişiriliyormuş
hamurun içinde minik doğranmış kuşbaşı et ve soğanların hepsi pişiyor, ne kadar sağlıklı bir yöntem


orjinali sade yendiği için öncelikle sade servis aldık...



sonrasında üzerine sarmısaklı yoğurt ve dereotu ile ...
görüntü nefis dimi.....bu şekilde yemek hazırlayan bir yer olsa kesin gidersiniz dimi?






25 Kasım 2013 Pazartesi

aşure-2013

merhabalar,

hafta sonu çektiğim resimleri biraz önce yükledim, nasılda lezzetli bir hafta sonuymuş öyle...cumartesi günü ilk defa tanıştığım tatar bir bayan arkadaşın evine yemeğe davetliydik..harika tarifleri vardı.....pazar günüde aşure yapıp komşularla paylaştım ve bugün işe getirdim...sırayla paylaşacağım...

geçtiğimiz haftalarda oğlum ve arkadaşlarım sormaya başlamışlardı ne zaman aşure yapacağımı....diğer tatlılara oranla yapım aşaması biraz daha detaylı ve çalışan bir bayan olduğum için pazar günü biçilmiş kaftan.....

..tabi öncelikle bu malzemelere sahip olduğumuz ve paylaşabildiğimiz için şükürler olsun....herşeye çok kolay ulaşıp, çılgınca tükettiğimiz bu günlerde: çok eski tarihlerden gelip, bir tufan sonrası elde bulunan malzemelerle birleştirilmesi, kaynatılması ile yapılan aşure, bana elimizdeki malzemelere şükür fırsatını hatırlatıyor...



geçtiğimiz hafta oğlum ne zaman yapacağımı sormuştu, ama aşureye de bayılan biri değil aslında....sadece zamanı geldiği için ne zaman yapacağımı merak etti...umarım bugünler onun bilinçaltında, bizim çocukluğumuz ve gençliğimizde annelerimizin bizim için yaptığı aşureler gibi anılarda yerini alır...

diğer blog yazan arkadaşları ziyaret ettiğimde, onlarında bu haftalarda aşure yaptığını görüyorum...yemek, bütün insanları nasılda ortak bir noktada buluşturuyor..anılarımızda bugünlerimize tatlı hatıralar getiriyor...bizler aşure kokuları ve yemek kokularıyla büyüyen şanslı nesildik...bazı geleneklerimizi devam ettirip, bu şansı çocuklarımızın da yaşaması gerektiğine inananlardanım...aslında sembolik bir şey bile, uzun süre geleneğimizle geleceğimizi bağlayan geçişin kapısını  açık tutmanın en iyi yöntemi sanırım...uzmanlar bile hep ne der "çocuklarınızı öğüt vermek yerine, örnek olun"...bu konuda da kendi annelerimiz kadar olamasak da güzel örnekler olduğumuza inanıyorum...

çocukluğumda fasulye ve nohutu bir tatlının içinde görünce şaşırırdım...annem nohutu ve fasulyeyi çorbada yemekte her yerde sık sık kullanırdı ama, tatlı olarak kullandığı tek yer aşureydi..o nedenle aşure bana hep diğer tatlılardan değişik ve özel gelmiştir...tadını sevmemde ayrı bir detay tabi...

birleşmek, bir kazanda toplanmak anlamına gelen bu güzel tatlıyı tekrar nasip olması dileklerimle, herkese hayırlı, bereketli, sağlıklı dualarının kabul olduğu bir yıl dilerim...



geçen sene aşure yazımda, dini bilgileri paylaşmıştım. TIK TIK



2011 yılında da ilk defa aşure tarifimi paylaşmışım...yine aynı tarifle yaptım...
sadece miktarı 2 katına çıkardım...



22 Kasım 2013 Cuma

kolay profiterol



merhaba,
bu güzel profiteroller yayınlanacak tariflerim ve yazılarım arasında sırasını bekliyordu, aslında resimler lezzeti kadar güzel olmadığından kararsızdım.....ama düşününce lezzeti daha baskın geliyor paylaşayım dedim...ilk fırsatta yeni ve daha güzel resimlerini paylaşacağım...


daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim, Bolu'da çok sevdiğimiz arkadaşlarımız var....bugünlerde pek heyecanlılar çünkü bebek bekliyorlar...geçtiğimiz haftalarda bir haftasonu bize geleceğini öğrenince pratik bir tatlı yapayım dedim...ben çok tatlı yediğim için....herkesinde canı tatlı istiyor sanıyorum...:))).




evde bu tarz hızlı tatlı yapmak istediğim zamanlar için mutlaka, burçak bisküvi, etimek, hazır tatlı ve sos paketleri bulunduruyorum...içine ekleyeceğin meyve ve yemişler sizin


malzeme:
* 2 paket burçak bisküvi
* 1 su bardağı ceviz
* 2 elma rendesi
* 1 hazır paket çikolata sos
* 2 su bardağı süt

yapılışı:
* burçak ve cevizleri rondoda, un haline getirmeden bir iki tur hızla ufaltıp, rendelenmiş elma ile karıştırdım,
hafif olması için tereyağ veya başka hiç bir şey eklemedim
* elimde şekil verdiğim toplarımı servis tabağına dizdim
bu tatlının yapım aşamasında tek el oyalayıcı nokta burası
* üzeri için evde hazır bulundurduğum hazır çikolata sos paketini 2 bardak süt ile pişirip üzerine servis yaptım
* soğuduktan sonra dolaba kaldırın , çayınızın yanına kolay tatlınız hazır



20 Kasım 2013 Çarşamba

elma kurusu



merhabalar,

babaannem 80 yaşının üstünde, ama hala hayran olduğum bir hayata tutunma şekli var. kendince günlük gezmeleri vardır, komşularıyla kahve saatleri, günleri, örgü sohbetleri, çiçekleri , menekşeleri,....hala pek çok işini kendisi yapar ve tek başına yaşar....özellikle örgü örmek onu hayata bağlar...

kardeşim sağ olsun her zaman onun bir ihtiyacı var mı diye günlük uğrar...annem, halamlar ve gelinimiz de mutlaka yemek ya gönderir ya da götürüler....evinden uzun süre ayrı kalmak istemez o nedenle bir tek haftasonları yatılı gider...özellikle bayramlarda ve özel günlerde evinde olmak ister...haftasonları da aksam kalsa bile sabah ezanından sonra, "biri beni evime götürse" diye bizimkilerin gözünün içine bakar..:))) ..babam biraz daha kalması için kızsa da evine mutlaka bırakılır...:))

yazları anamur çok sıcak olduğu için , halamlarla birlikte gülnar'a gider...halamların bahçeli küçük bir yayla evleri ve bir sürü ağaçaları var...elma, ceviz, badem, kiraz, vişne.....yazın anamur'a giderken veya dönerken gülnar'dan geçersek mutlaka uğrarız...biraz yayla havası, biraz havadis alır yola öyle devam ederiz...bizi gördüğü için çok mutlu olur, tabiki biz de çokkk mutlu oluruz...

çok çetin bir yoldur gidenler bilir....mut'tan 30 km sonra başlayan virajlar anamur'a kadar devam eder.....torosların son yüksek dağları da geçiliyor bu mesafede...tam bir yayla... o yoldan gelip geçenler en çok sertavul geçidini ve mis gibi yayla etini bilir.....sertavulu ve virajları, bütün o tehlikeli yolları beni akdenize ulaştırır, bir akdenizkızı için önemini anladınız sanırım...

akdeniz'den tekrar konuyu babaanneme getirmek istiyorum...babaannemle domates hazırlama maceramı geçen seneden takip edenler bilir....bir TIK ötede..bu resim geçen seneden...resimdeki beyaz perdeyi de kendisi ördü...giriş odasından bir kesit....

geleni gideni çoktur, şehir merkezinde oturduğu için merkeze gelen tanıdıkların, akrabaların uğrak yeri , dinlenme yeridir babaannemin evi...yaşlıya saygı küçük yerlerde devam ediyor, surat asan bir yaşlı olsa ona da gelen olmaz bu iş hep karşılıklı demek ki...



geçtiğimiz yaz babaaannem elma kurutsam ister misin dedi, anamurda pek alışık değilizdir,... rutubetli bir hava olduğu için kurutmalar genelde yaylalarda yapılır ve elma ağacımız olduğu halde havadaki nemden dolayı kurutamazdık ....nemli havada kurutmak istedikleriniz kurtlanır.....gülnar'daki ağaçlar büyümüş ve güzel elmları olmuş... tam bir anadolu ve yörük hatunu olarak babaannem elmaları teker teker ayıklayıp, mis gibi kurutmuş...yazdan kışa hazırlık yapıp ağacın ürünlerini ziyan etmemiş...bizler için yaptığını, emek verdiğini bilmek bile ne kadar güzel, nasıl lezzetli anlatamam.....hoşaf da yaparsın dedi...ama hoşaf yapmaya kalmadı...ara öğün olarak azar azar yedim bitirdim bile...:))..sanırım çok özledim babaanneciğimi...Allah ona uzun ömür ve sağlık verir inşallah...bu arada benim ismimi bilenler, ismimi babam koymuş ve babaannemin ismi....ondan da mı çok seviyorum bilmem...:)))


elmanın faydaları ile ilgili, değişik internet sitelerinden aşağıdaki bilgileri derledim:

Sağlıklı beslenmede elma, sanılandan daha faydalı olup, bağırsak kanserine yakalanma riskini de azaltıyor. Bu sebeple uzmanlar, her öğünden sonra elma yenmesini tavsiye ediyorlar.
Pek çok mineral ve vitamin içeren elmanın diğer faydaları şöyle sıralanıyor...
 * Zayıflamak için: Elmada sadece 50 kalori vardır ve içinde bulunan petkinden dolayı doyurucudur. Zayıflamak için mükemmel bir meyvedir. Düşük kalorili olduğu için şişmanlığı önler, kan şekeri düzeyini ve yüksek tansiyonu olumlu bir şekilde etkiler.
* Kabızlık için: Öğle yemeğinden önce yenen bir elma, bağırsakta bakterilerin çoğalıp azalmasını ayarlamada rol oynar ve bu sayede kabızlığı önler.
* Bağışıklık için: Elmadaki C vitamini vücudun savunma sistemini kuvvetlendirir. Bunun sonucu olarak soğuk algınlığı virüsleri vücuda giremezler.
* Dişler için: Yemeklerden sonra yenen elma, çoğu zaman diş fırçalamaktan daha iyi etki yapar. Çünkü elma çiğnenirken dişlerin arası çok iyi bir şekilde temizlenir.
* Kolesterol için: Elmadaki petkin maddesi, zararlı kolesterolü (LDL) düşürür; atardamarları koruyan faydalı kolesterolü (HDL) yükseltir.
* Kalp için: Elmadaki etkili maddelere yeni keşfedilen 'Phenylalanin' de eklendi. Bu madde, vücutta bulunan ve kalbin çalışmasında destek olan Q enzimini faaliyete geçirir.
* Demir eksikliği: Demir, C vitamini ile birleştiğinde organizma tarafından mümkün olduğunca iyi şekilde
 alınır. Elmada her ikisi de vardır.
* Solunum sorunlarını önler: Haftada beş veya daha fazla elma tüketmek, içeriğindeki ( özellikle kabuğunda bulunan ) quercetin adlı anti-oksidan sayesinde daha iyi akciğer fonksiyonu sağlar.
 * Diyabet riskini azaltır:içeriğindeki antosiyaninlerin tip2 diyabet gelişimi riskini azalttığı bulundu
* Beyin gücünü arttırır: Elma, sinir hücreleri arasındaki bağlantıyı sağlayan astilkolin artışını sağlar, böylece alzhemir gelişimini azaltarak hafızayı destekler
* Kanser hücreleriyle savaşır: içeriğindeki bulunan kimyasalların kolon kanserini önlemeye yardımcı olduğu bulundu.içinde bulunan triterpenoids adlı bileşenin akciğer, kolon ve meme kanseriyle savaşmaya yardımcı olduğu ortaya çıktı. Ayrıca elmadaki çözünen ve çözünmeyen lifler, toksik maddelerin dışkıyla atılmasını sağlayarak kansere karşı koruyu etki gösterir

14 Kasım 2013 Perşembe

TÜKÇEV....Tüketici ve Çevre Eğitim Vakfı



merhabalar,
size tükçevle ilk tanışmamızdan başlayım anlatmaya....
geçtiğimiz hafta "tüketici ve çevre konulu" bir tanıtım çalışmasından  bu çiçek geldi... arkasında bulunan yazıyı okuyunca çok mutlu oldum.....


ne kadar güzel bir fikir dedim, birilerinin benim ülkemde de bu amaçla çalıştığını bilmek ne mutlu ..pek çok duyarlı insanın, çevre için de duyarlı davrandığını görünce mutlu oluyor , göremeyince üzülüyorum...duyarsız insanları uyarabilen bir yapım yok maalesef...:((((.... 

ama elimden geldiğince herkesi çevre konusunda DUYARLI olmaya davet edebilirim, değil mi...



internetten nedir diye bir baktım, çalışmaları, projeleri hakkında biraz bilgi alıp, ziyaret edip , sayfalarını link verebilir miyim diye sormak istedim. Çok sıcak karşıladılar, randevulaşıp, OR-AN'daki binalarını ziyarete gittim. misafirperverlikleri için teşekkür ediyorum...sayfanın linki...TÜKÇEV



insanı sevmeyen insanların, çevresini de sevmediğini görüyorum...öfkesini kamu malından, ağaçtan, kuştan köpekten çıkaranları görünce üzülüyorum...

ne yapıyoruz peki, çevremize nasıl duyarlı olabiliriz,

biz kendi adımıza neler yapabiliyoruz, mutlaka bizimde gözden kaçırdığımız şeyler oluyordur....ama maksimum duyarlılığı gösterdiğimize inanıyorum

ilk aklıma gelen, oturduğumuz sitede çöpler ayrılmıyor, ama ben evimde kullandıklarımı ayırıyorum(kağıt, cam, ambalaj, pil, ...) ve işe getirip,  iş yerindeki ayırım kumbaralarına atıyorum

tasarruflu ampuller kullanıp, kullanmadığım ışıkları çok fazla açık tutmuyorum, tabi bunu elektrik faturasının şişmemesi için de yapıyorum

dişimi fırçalarken suyu açık bırakmıyorum,

yolculuklarda çöplerimi camdan dışarı değil, yanımdaki poşete toplayıp durulan noktada çöpe atıyorum,

bununla ilgili en traji komik anım, geçen yaz, şehirler arası bir yolda önümüzde giden araçtan atılan , haşlanmış mısır koçanı aracımın camına gelmişti....atan kişi belki sonucunun düşünmüyor ama yapıyor...

onun için her hareketimizin bir sonucu olduğunu düşünüp, lütfen daha duyarlı olalım...

bir ara hepimiz mavi kapak topladık, amacı olunca ne güzel bir hareketti ve hepimiz kendimizi iyi bir olayın parçası olarak hissettik dimi,

bence doğa için, dünyamız için buna benzer bir sürü hareket çoğaltılabilir ve yapılabilir, sonuçta yaşayabileceğimiz tek bir dünya var ve bizler deli gibi tüketiyoruz...


TÜKÇEV'de ilk önce Funda Hn la tanıştık, telefonda da konuşmuştuk, ve tavrı aynı olan iki insan gibi çabucak anlaşıp çevre ile ilgili bizle ilginç bilgiler paylaştı.

Tükçev, Çevko'dan sonra Türkiye'de 2. yetkili vakıf

Aslında düzgün toplanmış her çöpün geri dönüşüp , yeniden ekonomiye kazandırılabileceğini, bu sayede ülke için katkısını, yani bir gelir kaynağı aslında

Yeşil ofis diplomalı ilk vakıf,

2007 de kurulmuş, ama son 3 yılda daha bir ivmeli çalışıyor

Çevre kadar, tüketicininde haklarını bilmesi ve koruması ile aydınlatıcı çalışmaları var
....

doğada hayvan bile yiyeceğinden fazlasını öldürmezken, biz insanlarda doymak bilmeyen bir tüketim çılgınlığı var.... ihtiyacımız bile olmayan bir sürü şey alıyoruz....şimdiye kadar kredi kartımın limitini hiç bir zaman aşmadım ama, ihtiyacım olmadığı halde aldıklarım oldu....:((((....sürekli insanlara ödeyebileceklerinden fazla limitte kredi kartları verilip, tüketim çılgınlığı iyice teşvik ediliyor..bunun acısını yaşamış çevrenizde mutlaka bir yakınınız vardır....

gereğinden fazla tükettiğimiz her şey aslında zarar...doğaya da zarar veriyor...bu nedenle çevremizi bilinçlendirmek gibi bir sorumluluğumuz da var...

insanlığın doğal kaynaklar üzerinde ciddi bir baskısı var ve bu baskı bir süre sonra insanoğluna geri dönüyor....hortum, tsunami...fırtına ne olursa olsun faturayı sadece kirletene kesmiyor....o nedenle çevremizi uyarmamız şart...




çok güzel bir kitapçık, tüketici olarak haklarımızla ilgili ne kadar çok bilmediğim şey varmış,

tüketici bilinci rehberinde bulunanlar:
4077 sayılı tüketicinin korunması hakkında kanun'un tüketicilere sağladığı haklar
ayıplı mal nedir
ayıplı malda zaman aşımı süreleri
hak aramada başvurulacak yerler
tüketici mahkemeleri
devre tatil, paket turlar
maketten konut satışı, kapıdan satış
mesafeli sözleşme, tüketici kredisi, kredi kartları
fiyat etiketi, garanti belgesi,tanıtma ve kullanma klavuzu...

aslında pek çoğumuzun canı sıkıldı zaman araştırdığı konular, asıl önemli olan can sıkıcı hale gelmeden olaylara bilinçli yaklaşmak, bunun için bence sayfasını inceleyin en azından fikriniz olacaktır...TÜKÇEV



çocuklar için çok güzel dergiler hazırlanmış, çok da akıllıca,

Funda Hn çok güzel söyledi, çocukların anladığı dergileri,  herkes anlayabilir ve okuyabilir ve bir çocuk uyardığında büyükler daha yumuşak karşılıyor...

dergiyi bende okudum, gerçekten anlaşılır bir dildi...:)))
aklımda kalanlar:
çöp ve atık farklıdır,
ambalaj varsa atıkta var demektir......

aile ve okul çocuğun çevre eğitiminde çok önemli,
oğlum şanslı bir çocuk, eğitim konusunda ekol bir okulda okuyor, çevre konusunda EKO OKUL ünvanı olan okullardan



çocuklarımıza bırakabileceğimiz en güzel miras
düzgün bir çevre

gelecekten dileğim,
akıllı ev, akıllı bina, akıllı araçların çoğalması...




11 Kasım 2013 Pazartesi

evde hamburger


merhaba,
hepimiz lise çağında çocuğu olan insanların zaman ve dersler konusunda ne kadar çok bilgisi olduğunu biliriz, ne yalan söyleyim oğlum liseye başlayana dek biraz nazlandıklarını düşünüyordum....oğlum liseye başlayınca dersler, dershane derken sanki freni boşalmış araba gibiyim. okuldan etüte gidilecek, yok hafta sonu erkenden dersaneye bırakılacak, alınacak derken, bu eğitim sürecince ilk defa oğluma cuma akşamı hiç kitap açmadan sadece birşeyler izleyip uyumasını söyledim...eğitim sistemimiz neden bu kadar çaresiz onu da anlamış değilim...:(((

bu sistemi çözemeyeceğim için çözebileceğim bir konuya yöneldim....:)))...oğlum hafta içi bazen okuldan sonrada dershaneye gitmesi gerekiyor, bazen vakitsizlikten bazen de cazip geldiği için hamburger yemek istiyor...

..sağlıklı bir hamburger hazırlamak için kolları sıvadım...bu çelik, basit hamburger aparatını Tchibo'da görünce çok sevindim. hemen bir tane edinip, buzdolabı poşetlerinden kesip hamburger yapma hazırlığımı tamamladım....daha öncede evde hamburger yapıyordum, ama şekil konusunda tam bir daireyi tutturamadığım için pek hamburger değil, köfteli ekmek kategorisinde kalıyordu...





orta yağlı dana kuşbaşı eti, evde tuz, karabiber ve tatlı toz biberle epey yoğurup, yarım saat dolapta dinlendirdim...daha sonra kalıba iyice yerleştirip, üstteki basma düğmesi ile çıkardım, ters çevirip tekrar düzelttiğim de, düzgün bir hamburger köftem oldu,


etle oynadığımız için kalıp biraz kirleniyor, arada yıkayıp kurulamak hızınızı arttırabilir.


ve pişirilmeye hazır hamburgerler, donmak üzere buzlukta yerlerini aldı...


ETİN FAYDALARI

Gıda olarak kesilen hayvanların yenilebilen adale kısımları et olarak adlandırılır. Bu sınıfta, büyükbaş, küçükbaş hayvanlar ile kümes hayvanları girerken genellikle balık ayrı tutulmaktadır. Kırmızı et, büyükbaş hayvanlardan elde edilen et grubuna, beyaz et ise; tavuk ve balık türlerinden elde edilen et grubuna verilen addır.

Etin asıl önemi içindeki proteinler sayesindedir. Vücutta sudan sonraki en önemli madde proteindir. Proteinin yüksek bir oranı yediğimiz adalelerde bulunurken, geri kalan proteinler, kan, diğer organlar ve kemiklerde toplanmıştır.

Hayatın içinde birinci olarak bulunan proteinler yeryüzündeki tüm hayat şeklilerine eşlik etmektedirler. Her yaşayan hücre, vücudun neresinde olursa olsun protein içerir. Vücudun oluşması ve devam edebilmesi için protein gerekirken, aynı proteinler vücudun asit-baz dengesini düzenlerler, vücut hormonlarının oluşmasını sağlarlar, hastalıklara karşı koyma sistemine yardım ederek vücudun direncini artırır ve su dengesini kontrol ederler.

Ortalama 100 gram ette 15 ila 20 gram protein bulunur. Bir insanın hayatını sürdürebilmesi için günlük protein ihtiyacı ortalama 0.6 g/kg/gün olarak bildirilmiştir. Yani 70 kg ağırlığındaki bir erişkinin günde en az 42 gr protein alması gerekir. Bu ihtiyacın tam karşılanabilmesi için yüzde 40-50 oranında hayvansal protein sağlanması gerekir. 

Mısır ve buğday proteinleri tek başlarına gereğinden fazla alınsalar bile, organizmanın protein ihtiyacı karşılanmaz. Büyümenin en hızlı olduğu bebeklik ve ergenlik dönemlerinde protein ihtiyacı çok fazladır. Bebeklik döneminde vücutta protein depoları da azdır. En sık protein eksikliğine bebeklik ve erken çocukluk döneminde rastlanır. Çok üzücü olarak yeterli et tüketiminin olmadığı geri kalmış ülkelerde protein-enerji malnütrisyonu hastalığına halen, son derece sık rastlanmaktadır. Gebelik dönemi de protein ihtiyacının artığı bir dönemdir. Bütün gebelik boyunca protein alımını en az günde 10 gram daha arttırmak gerekmektedir. Birçok hastalıklar protein alımı ihtiyacını arttırır. Yanıklar, barsak kanalını tutan hastalıklar ve bazı böbrek hastalıklarında vücuttan protein kaybı da meydana gelebilir. Bu gibi durumlarda hafif olarak nitelendirilebileceğimiz hastalıklarda protein alımını 30, orta hastalıklarda 60, ağır hastalıklarda ise 100 arttırmak gereklidir.

Et, vücudumuz için gerekli B12 vitamini kaynağıdır. B12 vitamini sağlıklı bir hayat sürdürebilmek için son derece önemli bir vitamindir. Bu vitaminin eksikliğinde kansızlık ve sinir tutulumu ‘nöropati’ gelişmektedir. Et, karaciğer, deniz ürünleri gibi gıdalarda bulunan bu vitaminin eksikliği, vejetaryenler gibi et ve et ürünleri yemeyen kişilerde, sıklıkla rastlanmaktadır. B12 eksikliği kansızlık ve buna bağlı halsizlik, kolay yorulma gibi semptomlara yol açabilir. Nöropati adı verilen tabloda ise denge bozukluklarından erken bunamaya dek uzanan birçok sorun ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanında yine önemleri çok olan B6 niasin, riboflavin, tiamin ve pantotanik asit vitaminlerinin de önemli kaynaklarından biri ettir.

Et ürünlerinde demir içeriği son derece yüksek bulunmaktadır. Özellikle demir vücudun kolayca emebileceği bir formda bulunur ki, bu önemli bir faktördür. Demir kırmızı kan hücrelerinin dokulara oksijen taşıması için elzemdir. Demir ihtiyacı bebeklik ve hızlı büyüme dönemlerinde, kadınların adet gördükleri dönemlerde, gebelikte en yüksektir. Genellikle erişkin erkekler için 8 mg/gün, adet gören kadınlar için 18 mg/gün ve gebeler için 27 mg gün demir alımı önerilmektedir. Demir, kırmızı ette ve yumurtada emilime en uygun şekilde bulunmaktadırlar. Etteki demirin 45 kadarı emilebilmektedir. Süt ürünleri ve meyveler demirden fakirdir. Sebzelerdeki demirin ise ancak 1-10 kadarı emilebilmektedir. Demir eksikliği en sık görülen besinsel eksikliklerdendir. Demir eksikliğine bağlı, kansızlık ve bunun sonuçları olarak çocuklarda büyüme gelişme yavaşlaması, psikomotor gelişimin etkilenmesi gibi önemli sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Et ayrıca diğer mineraller olan kobalt, magnezyum ve fosfat içinde ana kaynaklardan birisidir.

Et ve et ürünlerinin faydaları çok fazla ancak her şey gibi et tüketiminin de fazlasının sıkıntı yarattığı bir kısım hastalıkların da olduğu aklıdan çıkarılmamalıdır. Özellikle kırmızı et kolesterol içeriği açısından son derece zengindir. Aslında kolesterol bütün hormonların (yumurtalıklardan, böbrek üstü bezlerinden salgılanan) ve D vitamininin yapı maddesidir. Ancak vücutta alınan kolesterolün tüketimi sınırlıdır. Bu nedenle kolesterolden zengin beslenme ile kan kolesterolü hızlıca artmaktadır. Kolesterol yüksekliği kalp damar hastalıklarına zemin hazırlamaktadır. Kırmızı etin 30 gramı, 15-30 mg kolesterol içerir. Et ile beslenmede alınan gıda kolesterolü, bazı kişilerde kan kolesterol düzeyini belirgin şekilde arttırmaktadır bu nedenle alımı sınırlı tutulmalıdır. Hayvansal yağlar doymuş yağ asidi yönünden de zengin oldukları için kalp damar hastalığı olanlarda et ürünleri tüketimi haftada iki kez ve az miktarda tüketilmelidir.
Ayrıca, damarda protein metabolizmasının son ürünü olan ürik asit birikmesi ile karakterize olan gut hastalığı da, aşırı et tüketilmesinin sorun teşkil edilebileceği metabolik bir hastalıktır. Bu hastalık Fatih Sultan Mehmet ve Orhan Gazi’nin ölüm nedenidir. Yüksek miktarda et tüketilmesi bu hastalığı tetikleyebilmektedir. Tedavisinde protein alımının sınırlandırılması ve kilo verilmesi önemli yer tutmaktadır.

Doğru beslenme, metabolik hastalıklardan korunmanın ve sağlıklı yaşamanın ön koşullarından birisidir. Beslenmemizde en önemli rollerden birisini üstlenen et ve et ürünlerinin tüketimi ihmal edilmemelidir. Tüm gıdalar gibi elde edilmesinden, pişirilme şekline dek soframıza gelene kadar geçirdiği tüm işlemlerin sağlığımızı etkileyebileceği ve uygun miktarlarda tüketilmesi akıldan hiç çıkarılmamalıdır.
                                                                                                                           

8 Kasım 2013 Cuma

avakado salatası


merhabalar,
aslında avakado çok severek tükettiğim bir ürün değil, ama faydalarını düşününce özellikle et yemeklerinin yanına salata tarzında tüketmeyi seviyorum...bayramda annemlere gittiğimde, annem babama sabah kahvaltısı için hazırlıyordu...oda güzel bir fikir....daha önce de avakado salatası tarifi paylaşmıştım....bu sefer biraz daha farklı olsun diye mayonez ve hardalla denedim...:)))..önceki tarifimi paylaşırken epey duygusala bağlamışım, o nedenle şimdi hemencecik tarifimi verip, faydalarını paylaşacağım...

malzemeler:
* 2 tane avakado (yumuşak olmalı, eğer sert ise oda sıcaklığında beklettiğinizde 1-2 gün içerisinde yumuşayacaktır)
* Yarım limon suyu
* 1-2 diş sarmısak
* sumak
* tuz , karabiber
* 2 yemek kaşığı mayonez
* 1 yemek kaşığı hardal

yapılışı:
*  meyve uzunlamasına ortadan kesilir. Ortadaki odunumsu, iri çekirdek çıkarılır. Doğranır veya ezilir.
* ben genelde ezmeyi tercih ediyorum, diğer bütün malzeme ile karıştırılıp servis yapılır,
* çabuk karardığı için, limon suyu kullanacağız ama 2. güne kaldığında bu bile yeterli olmayacaktır.



faydaları:
*içeriğinde bulunan protein, mineral ve vitaminler küçük çocukların ve hamile bayanların dengeli ve sağlıklı beslenmelerinde çok gerekli olan maddelerdir

vücudun karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında düzenleyici olarak görev yapar.

*bağışıklık sistemini güçlendirerek, hastalıklara karşı koruma kalkanı oluşturur.

*doymamış yağ oranı yüksek olduğu için kandaki kolesterolü düzenliyor ve tok tutmaya yardımcı oluyor.

*vücutta toksik maddeleri etkisiz hale getirerek, yaşlılığa yol açan zararlı maddeleri yok etmesinden dolayı yaşlanma sürecini yavaşlatarak hastalıkları önlemede önemli rol oynar.

*kalp ve damar hastalıkları için en iyi doğal ilaçtır.

*içerdiği mineral ve vitaminlerle cildin genç kalmasını sağlıyor.

*deriyi kurumaktan korur ve özellikle, duyarlı, kuru, yıpranmış ve yaşlanmış derileri iyileştirir ve güçlendirir.

*bol miktarda içerdiği A vitamini, hücrelerin yenilenmesini destekler ve üst deride kepeklenmeyi nasırlaşmayı önler.

ZARARI:

Muza oranla %35 daha fazla potasyum içerir. Özellikle kronik böbrek yetmezliği olan hastalar ve potasyum yüksekliği sorunu yaşayan hastalar tarafından kullanılması sakıncalıdır.


5 Kasım 2013 Salı

haşlanmış yerfıstığı




merhaba,

haşlanmış yerfıstığını pek çok kişinin yeni duyacağına eminim.....anamur gibi yerfıstığının yetiştiği yerlerde, fıstığın ilk toplandığı birkaç gün içerisinde, kabuklu fıstık düdüklü tencerede haşlanır. İçi açılan fıstık, hafif tuza batırılıp yenir, tadı biraz barbunyayı andırır...hani kavrulmuşunu bütün bir yıl yiyebilirsiniz ama haşlama fıstık sadece yerfıstığının hasat zamanı, yani ağustos sonu , eylül ayı gibidir...babam evin yanına ektiği fıstğı bu sene çok geç hasat ettirebildiği için, ben de bu vakitlerde fıstık haşlaması yapabildim.....sizlerle paylaşmak için fıstığın faydalarını araştırırken, benim de ilk defa öğrendiğim 2 bilgi oldu:
1-yerfıstığı haşlanınca antioksidan etkisi 2-3 kat artıyormuş
2- yer fıstığı aslında fıstık değil, bezelye, baklagiller ailesinden, yani haşlanmış fıstığın tadını barbunyaya benzetmemiz gayet doğal


ben bahçeli bir evde büyüme şansı olan bir çocuktum, bunu daha önceki yazılarımda sık sık dile getirmişimdir. topraktan hangi meyve yerden, hangisi ağaçtan gelir az buçuk bilirim...dün gazetede bir yazı okudum, eski osmanlı hanedan ailelerinden bir prenses patatesin tam ve bütün halini ilk defa sürgünde görmüş. daha önce hep önüne işlenmiş ve hazır geldiği için, ürünlerin ham halini bilmezmiş....üzülsem mi sevinsem mi onun adına bilemedim...doğadan gelen, yediği şeyleri insanın bilmesi aslında güzel bir şey, öğrenmesi biraz geç olmuş ama belki de hayatına başka güzellikler katmıştır....

günümüz çocuklarını düşünüyorum, aslında günümüzde büyüttüğümüz prens ve prensesler için durum pek te farklı değil, çocuklarınız şanslı ise yazları büyüklerin yanına gidildiğinde o bölgenin yetişen ürünlerini öğreniyorlar, ama yine de yeterli değil bence....

oğluma anamura gittikçe ve seyahetlerde gördüğümüz bitki ve ağaçları biraz anlatıyorum....dedesinin bahçesindeki ürünleri biliyor...patates, maydanoz .....marketten alınan, öncesi olmayan bitkiler gibi kalmasın istiyorum....geçenlerde markette bir çocuk annesine, bizde evde maydanoz ağacı ekelim dedi...:)))....güler misin ağlar mısın...

biz çocukken anamurda, yerfıstığı çok ekilirdi....her yer bu kadar çok sera kaplı değildi...evimizin yanında ağaçlardan arta kalan yaklaşık bir dönümlük bir alan var. yaza doğru fıstık, kışa da bakla , kabak, salatalık, falan ekilirdi....ve alan çok büyük olmadığı için o fıstığı genelde annem, kardeşim ve ben ayıklardık...annecim bir kuvvet akşam toplanan fıstıkları yıkar, dama sererdi.....işte o ilk toplanan fıstıkların 1-2 gün içerisinde de haşlaması mutlaka yapılır, komşulara da haşlama yapsınlar diye tadımlık dağıtılırdı...

evlerinin "dam" ı olurdu anamurda...çünkü toplanan mahsuller kurutulsun, akşam üzerleri ayıklansın diye,
evin çocukları için üzerine birer kat çıksın diye....şimdilerde dağ taş muz serası ve apartman olduğu için evlerin "dam" sistemi bile yavaş yavaş nesle uyup, akdeniz özelliğinden uzaklaşıp, çatı sistemine dönüyor...


Yerfıstığı aslında hiçbir şekilde fıstık değildir. Teknik olarak kuzenleri fasulyeler ve bezelyeler ile leguminosae ailesine mensup baklagillerdir. Baklagiller kabuklan ile çevrelenmiş yenilebilir çekirdeklerdir. Yerfıstıkları ceviz, badem, şamfıstığı gibi ağaç fıstıklarının tersine yerin altında yetişir. 
Yerfıstığı çoğunlukla dünyada tropikal ve astropikal bölgelerde yetişir ama Batı Yarımkürede bulunan Brezilya’da ki Peru’nun yerlisi olduğu düşünülmektedir. Avrupa’ya yerfıstığını İspanyollar getirmiştir; Portekizli kâşifler onu Afrika’ya nakletmişler ve oradan da Amerıka’va getirilmiştir. Yerfistıkları iç Savaş sırasında askerler tarafından ucuz protein kaynağı olarak tüketilmekteydi. Birçok kişi tarafından yerfıstığı sanayisinin babası olarak düşünülen George Washington  çiftçilere oamuk bitkisinin yerine yerfıstığı ekimine dönmeler, konusunda fikir vermiştir. Aynı zamanda yemeklerden tutun sanayiye kadar 300′ü askın kullanım alanı geliştirmiştir.
yer fıstığı







  • Çerezi, kreması, yağı derken yer fısğı günden güne hayatımızda daha çok yer almaya başladı... Hem leziz hem sağlık deposu fıstığın faydaları...
  • Fıstığın faydaları!
    Yerfıstığı vücuda enerji ve kuvvet verir.
  • Fıstığın faydaları!Kasların ve kemiklerin güçlenmesini sağlar.
  • Fıstığın faydaları!Cinsel gücü arttırır.
  • Fıstığın faydaları!Zihinsel ve bedensel yorgunluğu giderir. Öğrenmeyi kolaylaştırır.
  • Fıstığın faydaları!
  • kalp sağlığına iyi gelir.
  • Fıstığın faydaları!Kandaki kolesterol oranını düşürerek kalp ve damar hastalıkları riskini azaltır.
  • Fıstığın faydaları!Başta Meme, prostat ve kalın bağırsak kanseri olmak üzere kansere karşı koruyucudur.
  • Fıstığın faydaları!Bağışıklık sistemini destekler.
  • Fıstığın faydaları!Kandaki şeker oranını ayarladığı için şeker hastalarına faydalıdır.
  • Fıstığın faydaları!Yerfıstığı yağı kabızlığa iyi gelir.
  • Fıstığın faydaları!Gastrit, mide yanması ve ekşimesi şikâyetlerini azaltır.
  • Fıstığın faydaları!Fıstığı salatalık ile tüketilirse idrar söktürür.
  • Fıstığın faydaları!Böbreklerdeki harareti önler. Fıstık semiz otunun sıkılarak elde edilmiş suyuyla tüketilirse mide yanmasını ve acılığını dindirir.
  • Fıstığın faydaları!Zayıf bedene kuvvet verir. Fıstık bal ile yenilirse kuvvet verir. Böbrekleri kumlardan temizler.
  • Fıstığın faydaları!Fıstığı dövüp bal ile macun yaparak her gün aç karnına 10 gram miktarı felç geçiren hastalara iyi gelir.
  • Fıstığın faydaları!Fıstık dalını suda kaynatıp, o su ile yara bere içinde olan yerler temizlenirse çabuk iyileşme olur
  • Fıstığın faydaları!Peki bu besin deposu nasıl kullanılır?
  • Fıstığın faydaları!Fıstık genellikle çerez olarak ya da tatlılara ayrı bir lezzet katmak için kullanılır. Ayrıca, fıstıktan elde edilen fıstık yağı da kullanılmaktadır.
  • Fıstığın faydaları!Fıstık içini, üzerini kaplayan zarı ile birlikte yemek daha faydalıdır.
bilim adamları yerfıstıklarının içerdikleri antioksidan seviyesi bakımından meyvelere rakip olduklarım bulmuşlardır.

d